Arşiv | Ekim, 2010

>Fragman: I Am Number Four

31 Eki

>

>11. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali

31 Eki

>

Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali’nin 11.si 3 ve 7 Kasım 2010 tarihleri arasında İzmir Türk-Amerikan Derneği oditoryum salonunda gerçekleşecek. Festivaldeki tüm gösterimler ücretsiz olacak. Gösterim programı ise aşağıdaki gibi:

Gösterim Programı/Screening Schedule:

03 Kasım/November 2010
19:00
Açılış Töreni ve Açılış Filmi “Glukhota”
Opening Ceremony and Opening Film “Glukhota”

04 Kasım/November 2010
13:00
Metruk
18
Bear Market
My Dad & Spike

15:00
Andreas Treske ile Sinemada Kurgu Workshop
Editing in Cinema Workshop with Andreas Treske

17:00
Tres Tristes Tigres
Cigarette Candy
Emanet

19:00
Urban Bugs
Coming Attractions
Güneşin Karanlığı

05 Kasım/November 2010
13:00
Babam Tarih Yapıyor
Maturatul
Ayna

15:00
Camgeran
The External World
Transparante
Anı Yaşamak

17:00
Zeynep Özbatur ile Yapımcılık Workshop
Producing a Film Workshop with Zeynep Ozbatur

19:00
Film ya da Film
Tatlıya Her Zaman Yer Vardır
Voice Wanted

22:00
Geleneksel Festival Partisi (Juliet Club)
Annual Festival Party at Juliet Club

06 Kasım/November 2010
13:00
Volga Sorgu ile Oyunculuk Atölyesi
Acting Workshop with Volga Sorgu

15:00
All Flowers in Time
Aprilis Suskhi
Berf
Bugün Yok
Diarchia

17:00
Hayerida
Kain
Kindergeld
Oma Rennt
to My Mother and Father
Zu Vermieten

20:00
Ödül Töreni ve Kokteyl
Awards Ceremony and Coctail

07 Kasım/November 2010
13:00
Calling the Minstrel
WAGs
Le Hobby

15:00
In Scale
Mukadderat
Kwa Heri Mandima
Telefone

17:00
Jour 0
Seppi und Hias
Nea Radu

19:00
Khanram Abrist
Venus vs. Me
Candy Darling

*Festival yönetimi gösterim programındaki her türlü değişiklik hakkını saklı tutar. / All rights reserved by the festival management when it comes to any changes on the festival programme.

>Bir Fotoğraf…

30 Eki

>

Spielberg, “Oğlum” diye tabir ettiği E.T. ile beraber.

>BaySinefil’den Seçme Pixar Kısaları

24 Eki

>

Çoğumuzun bildiği gibi Pixar harikalarını sadece uzun metrajda yaratmıyor. Çoğu zaman filmlerin DVD ve Blu-Ray kopyalarına ekstra olarak bir takım kısa animasyonlarda serpiştiriyor. Bunların çoğuyla video paylaşım siteleri ve sosyal ortamlarda karşılaşıyoruz zaten. Bende kendi adıma en sevdiklerimi buradan paylaşmak istedim. İyi seyirler!

Burn-E

Lifted

For The Birds

Presto

Partly Cloudy



Your Friend The Rat



>Fragman: Resident Evil: Afterlife

23 Eki

>

>Please Give (2010)

21 Eki

>

Sıradan insanların, sıradan yaşamlarında çok derinlere itilmiş belki de ertelenmiş vicdan muhasebelerinin aynı sıradanlıkta anlatıldığı duru bir film.

Fakat bu sıradanlığın işleniş biçimi sıkıcılıktan çok uzak. Belki aylarca etkisinde kalacağınız bir film değil ama izlediğiniz süre boyunca herhangi bir bayatlığa ya da gereksiz bir ayrıntıya rastlamıyorsunuz. Çok çarpıcı bir senaryoya sahip olmasa da elindeki senaryoyu çok doğru bir şekilde işleyerek daha başından “vicdan” kavramının etrafında dolaşıyor, izleyiciye vermek istediği mesajı şaşırtıcı bir son ya da çarpıcı tek bir sahneyle değil, filmin tamamına yayarak veriyor. Aynı zamanda metropol insanının rutin yaşantısı içerisinde robotlaşarak filmlerde, romanlarda en dramatik şekliyle anlatılan bir takım olaylara karşı verdiği tepkinin bile gerçek yaşamda ne denli sıradan göründüğünün altını çiziyor.
Teknik açıdan ise en doruk noktalara ulaşmasına alışılmış sahneleri sıradanlığı bozmadan yansıtılması dışında, kendine özgü bir stile sahip olduğu söylenemez. 

>Fragman: Harry Potter And The Deathly Hallows

17 Eki

>

>Bir Fotoğraf…

17 Eki

>

Quentin Tarantino Kill Bill’in setinde Uma Thurman ile beraber.

>Wild Target (2010)

17 Eki

>

Sanırım Léon’dan beri ilk defa bir kiralık katile sempati duydum. Öldürmeyi bu derece sıradanlaştırmış bir karakterin sempatik taraflarını bu kadar ortaya çıkarabilmek büyük bir başarı olsa gerek.

İngiliz ve Fransız ortak yapımı Wild Target, Luc Besson filmlerinin de sahip olduğu keyifli yapıdan nasibini almış. Amerikan popüler sinemasının keyifli özelliklerini barındırırken, bunun yanında Avrupa Sineması tadını da tamamen kaybetmeden sunabiliyor.  Tam anlamıyla bir Avrupa Sineması örneği diyemem lakin hoş ve tatlı bir şey olmuş bence. Ucuz komedilerin tadımızı kaçırdığı şu son zamanlarda, bu filmin sahip olduğu naif mizah anlayışı ve sempatik karakterlerin kendi doğallıkları bulunmaz nimet.
Bill Nighy Léon karakterindeki  Jean Reno ile yarıştırılamayacak olsa da, hatırı sayılır düzeyde iyi bir performansla rolü kendisine yakıştırmayı başarmış. Emily Blunt ise zaten sevimli bir hanım olduğundan karaktere cuk oturmuş diyebiliriz. Ama ne olursa olsun benim favorim Rupert Grint’ti. Harry Potter filmleri dışında izlediğim tek filmi  Driving Lessons’taki performansına hayran kalmıştım zaten, üstüne bir de bu film eklenince kendisi favori oyuncularım arasında yerini aldı.

>Fragman: Piranha

17 Eki

>