Arşiv | Nisan, 2010

>Favori Kadrajım: 4

24 Nis

>

Garry Oldman’ın unutulmaz performansı kendini en güzel bu kadrajda gösteriyor kanımca.

http://www.dailymotion.com/swf/video/xd2e96

>Bir Oduna Film Önermek

24 Nis

>

Bazen arkadaşlarım kendilerine bir film önermemi ister. Bende aklıma ilk gelen sevdiğim bir filmi öneririm kendilerine, ancak sık karşılaştığım bir şey var: genelde bu arkadaşlarım benim kendilerine önerdiğim filmi hiç sevmez ve gelip bu şikayetlerini bana bildirirler. Eskiden sözkonusu filmin neden güzel bir film olduğunu açıklamaya çalışır, tartışırdım kendileriyle… Zevkler ve renkler tartışılmaz diyebilirsiniz belki ama bence düşmeyin bu yanılgıya, sanat dünyasının gelişe gelişe geldiği bugünkü nokta, binlerce yıldır zevklerin ve renklerin tartışılıyor olmasının bir ürünüdür. Zira eleştirmenlerin varlık sebebi de budur.

Eğer sinemayla sadece eğlenceli olduğu için ilgilenmiyorsanız, ona bir anlam yükleyip, onun bir sanat olduğunun farkındaysanız ve sizden film önerisi isteyen insanlar sinemayı sadece eğlendirme işlevinden ötürü tercih ediyorsa onlara önereceğiniz filmi seçerken, kendi zevklerinizi değil, karşınızdakinin ilgi alanını ve yine sözkonusu filmin gişesini göz önünde bulundurunuz. Çünkü aksi takdirde filmi izledikten sonra bu zat gelip size memnuniyetsizliğini bildirecektir. Üstüne üstlük kendi odunluğunun farkına bile varamamış olduğundan sizi zevksizlikle suçlayıp belki de sinema tarihinde çığır açmış bir filmi kötüleyecek, cehaletinin boyutlarını açık edecektir. Ola ki böyle bir oduna boşta bulunup ağır sanat filmi önerdiniz. Polemiğe girmeyin efendim. Bırakın söylenip gitsin, çünkü yaptığınız tüm açıklamalara ve verdiğiniz zekice cevaplara karşı sizinle dalga geçip, ne kadar entel olduğunuzu hakaretmişçesine yüzünüze vurarak karşılık verecektir. Bu klasik bir zorda kalmış (söyleyecek daha iyi bir sözü olmayan) odun davranışıdır, şaşırmayın.

Kendi doğal ortamında mantıklı düşünmesini tetikleyip onu zora sokacak bir dış etken olmadığı sürece, bu odunlar agresif değillerdir. Onlara içinde –güya komik- bolca küfür geçen, ucuz espiriler ve ergenlerin sekse bakış açısını yansıtan son dönem Türk filmlerinden birkaç tane önerirseniz size minnettar kalacaklardır. Bunların dişileri ise defalarca işlenmiş bir konuyu yeniden pişirip sunan romantik-komedilerden hoşlanırlar. Hatta bu filmlerde hayattaki mutluluğunu tamamen erkeklerle ilişkileri üzerinden değerlendiren ve buna bağlayan edilgen kadınlar varsa daha da mutlu olacaklardır. Yine sözkonusu odunların dişisinde ve erkeğinde ortak görülen bir eğilim ise aksiyona olan hayranlıklarıdır. Kaliteli aksiyon filmlerine bir diyeceğim yok tabi, lakin odun familyasına özgü yönelim daha çok saçmalık derecesinde, ve yine konu açısından hiçbir özgün yaklaşımda bulunamamış filmlere karşı gelişmiştir.

Bu yazdıklarımı dikkate alır ve uygulanması gereken kişilere uygularsanız sinir bozucu herhangi bir tepkiyle karşılaşmayacağınızı size garanti ediyorum. Odunları sevelim, onları koruyalım. Çünkü onlar gereksiz filmlere de olsa bilet alıp, para dökerek en azından sinema dünyasının çarklarının dönmesine bir katkıda bulunuyorlar. Bu da böyle bir ekosistem işte…

>Selvi Boylum Al Yazmalım Yeniden Sinemalarda!

23 Nis

>

Bugün facebook’ta denk geldiğim bir videoda Selvi Boylum Al Yazmalım’ın yenilenmiş fragmanını gördüm. Sonra baktım altında 14 Mayıs’ta yeniden sinemalarda yazıyor.

Sevindim açıkçası. Benim jenerasyonum Türk sinemasının klasiklerinden olan bu filmi sinemada izleme şansını yakalayamamıştı, böylece olanak bulmuş oldu. Zamanında E.T. de ilk vizyon tarihinden 20 yıl sonra tekrar gösterilmişti, onu da kaçırmamıştım.  Bu başyapıtı da herkese tavsiye ediyorum, kaçırmayın diyorum. Üstelik yenilenmiş kopya olduğundan tv’de izlediğiniz grenli görüntüyle karşılaşmayacağız

>Favori Kadrajım: 3

20 Nis

>

The Curious Case of Benjamin Button filminden sevdiğim bir kadraj. Portrelerin önlü arkalı yerleşimi şahane duruyor, birde fona gün batımı ekleyince…

http://www.dailymotion.com/swf/video/xd0t7v

>Cannibal Holocaust (1980)

20 Nis

>

Cannibal Holocaust için günümüzde amatör kamera estetiğini kullanarak çekilip gerçekçiliği ve dehşet vericiliği artırılmaya çalışılan filmlerin öncüsü diyebiliriz sanırım. Tabi günümüzde bu türe dahil filmler yönetmenine büyük paralar kazandırırken (Örneğin; Paranormal Activity) İtalyan yapımı Cannibal Holocaust içerdiği şiddetsel ve cinsel istismardan ötürü yönetmeni Ruggero Deodato’nun başını birçok belaya sokmuştu.

Filmin konusu basit olarak Amazon Ormanları’ndaki yerli kabileleri araştıran bir belgesel ekibinin ortadan kaybolması sonucu, bu olayı araştıran bir antropoluğun ekibi aramaya çıkması ve karşılaştığı dehşetengiz gerçekler olarak özetlenebilir. İstismar sinemasının kültleri arasında yer alan Cannibal Holocaust İtalya dahil birçok ülkede ilk gösteriminden sonra yasaklanmıştı. Yönetmen Deodato ise yine filmden ötürü tutuklanmış üstüne üstlük filmdeki bir takım katliam sahnelerinin gerçekliğinden dolayı hakkında cinayet davası açılmıştı. Fakat yönetmen sözkonusu katliama kurban giden karakterleri oynayan oyuncuları bulup getirince haklı olarak dava düştü. Filmde cinayet işlenmediği halde yasağın devam etmesinin sebebi ise birçok hayvanın gerçekten katledilişinin en ince ayrıntısına kadar gösteriliyor olması.

Filmin çok büyük bir hayran kitlesi olmasına karşın, sinematik açıdan incelersek çok başarılı değil aslında. Filmin vizyona girdiği dönemde bu denli ses getirmesinin tek sebebi, gerçekçiliğin had safhada olmasının yanı sıra, şiddet ve cinsellik konularında son derece cesur yaklaşımlarda bulunması sanırım. Gerçekçiliğin had safhada olması ise sadece tanınmamış oyunculardan ve amatör elinden çıkmış gibi görünmesinden kaynaklanıyor. Evet filmdeki bazı kanlı sahneler gerçeğe çok yakın bunu kabul ediyorum, lakin bazıları da var ki tamamıyla sahte olduğunu ele verir cinsten.

Filmin Fragmanı
Filmin IMDB Sayfası

>Favori Kadrajım: 2

19 Nis

>

2 numaralı favori kadrajım Luc Besson’ın Angel-a filminden. Siyah-beyaz renk seçiminin özellikle bu kadrajda duygu yoğunluğunu daha da arttırdığını düşünüyorum. Bunun yanı sıra yavaş, neredeyse durağan kamera hareketinin Andre’nin portresine yaklaşması ve finale doğru duygusal yoğunluğun zirve yapması kadrajın güzelliğine güzellik katmış.

http://www.dailymotion.com/swf/video/xd0ci0

>Favori Kadrajım: 1

19 Nis

>

Şu an itibari ile bir yazı dizisine başlamaya karar verdim; İzlediğim filmlerde bazen çok etkilendiğim ve hatta durdurup bir süre baktığım kadrajlar olur. İşte o kadrajları sizlerle paylaşacağım.

İlk favori kadrajım Kill Bill: Volume 1’den…

http://www.dailymotion.com/swf/video/xd0bnc

>The Last House on the Left (2009)

19 Nis

>

Yine bir Wes Craven uyarlaması olan The Last House on the Left özgün hikayesinden ötürü son derece ilgi çekici. Bildiğimiz korku filmlerinin istikrarlı karakter yapısına tezat oluşturacak şekilde bu filmde kurban-maktül ilişkisi ters yüz edilmiş vaziyette.

Filmin 1972 yapımı orijinal versiyonunu izlemedim fakat Dennis Iliadis yönetmenliğinde çekilen 2009 versiyonu hiçte fena durmuyor. Stil üzerine konuşulacak kayda değer pek bir şey olmasa da, sırıtan, göze batan, rahatsız eden herhangi bir şey de yok. Hikaye öylesine hoşuma gitti ki, sanırım diğer ayrıntılara çok fazla takılmadım. Fakat yine de hikayenin aktarımı standartların altına düşmüş olsaydı bu kadar hoşuma gitmezdi.

Collingwood ailesi tatil için her yaz gittikleri göl kıyısındaki kasabaya giderler. Kızları Mari arkadaşı Paige ile birlikte vakit geçirirken bazı kötü adamlara rastlar ve başına gelmedik kalmaz. Kızlarının geceyi arkadaşında geçireceğini düşünen ailesi de kızlarının başına gelenden habersizdir. Sözkonusu kötü adamlar geceyi geçirmek için Collingwood ailesinden yardım isterler ve ailemizin evine kabul edilirler. Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde Mari’nin haşat olmuş bir vaziyette evine ulaşması dengeleri değiştirecektir. Artık kurban bizim kötü adam bildiğimiz talihsiz gruptur.

Hollywood standartlarına göre değerlendirildiğinde, karşımızda bir yeniden çevrim olmasına karşın klişelere mahal vermemiş, özgün senaryosunu iyi değerlendirmiş ve birçok açıdan iyi kotarılmış bir film var.

Filmin Resmi Web Sitesi
Filmin Fragmanı
Filmin IMDB Sayfası

>Teknosinema

18 Nis

>

İnternette gezerken denk geldiğim ve beğendiğim bir web sitesidir kendisi. İçeriğini en basitinden en karmaşığına kadar sinema teknolojilerinin ve kamera arkası bilgilerinin oluşturduğu bu site konuyla alakadar olan sinefiller için çölde vaha niteliği taşıyor. Ayrıca Türk internet aleminde bir eşi daha yok.

Konuyla ilgili bir çok videoyu da bünyesinde barındıran sitenin şimdiden kayda değer bir arşivi var. Site, sadece güncel teknolojilere değil bunun yanında yıllardan beri kullanılagelen teknolojilerede yer vermiş içeriğinde. İstatistikleri de son derece iyi. Dilersen sen de bir bak.

>La Femme Nikita (1990)

18 Nis

>

Luc Besson’ın başyapıtlarından biri olan La Femme Nikita bir eczane soygunu sırasında bir polis memurunu öldüren Nikita’nın unutulmaz hikayesini anlatıyor. Hükümet Nikita’ya verdiği idam cezasını ancak kendileri için çalışıp sistemin bir parçası olursa geri alacağını belirterek onu seçimi olmayan bir yola sürüklüyor ve Nikita hükümet adına çalışan eli silahlı bir tetikçi oluyor.

Sinema dünyasının en karakteristik eli silahlı kadınlarından olan Nikita’yı canlandıran isim Anne Parillaud rolünde son derece başarılı bir iş çıkarmış. Tam bir Luc Besson filmi diyebileceğimiz La Femme Nikita, yönetmenin tarzını birebir yansıtan filmlerinden. Film eli silahlı kadın hikayesiyle izleyiciye bir kahraman yaratmaktan çok bir kurban profili çiziyor. Çünkü sözkonusu eli silahlı kadın her ne kadar geçmişte bir suçlu olsa da içinde bulunduğu durumdan son derece rahatsız. Aklı başına gelmiş ve masumiyet arayışı içerisinde bir tablo çizerken kendisinden birisini öldürmesi bekleniyor ve bir türlü daha mutlu olacağını bildiği yaşam tarzına adapte olamıyor.

Nikita’nın içsel çelişkileri süredursun, hayatında birçok güzel şeyde oluyor aslında, fakat bu güzel şeylere alışması ve normal karşılar duruma gelmesi için büyük çaba sarf etmesi gerekiyor. Zira kendisi geçmişte başı beladan kurtulmayan, mutsuzluklarla örülü hayata sahip olan bir genç kızken şimdi bir erkek arkadaşı, evi ve normal insanlara ait zevkleri olan bir kadına dönüşmüştür. Dolayısıyla tüm bunları kaybetme korkusu her şeyin önüne geçiyor.

Filmin bir diğer ilgi çekici ayrıntısı, Temizlikçi lakaplı bir rolle hikayeye dahil olan Jean Reno’nun kanımca daha sonradan yönetmene Leon filmi ve karakteri için ilham veren bir rolü üstlenmesi. Hatta dikkatli izleyenler Jean Reno’nun performansında Leon’a ait bir iki küçük ayrıntıyı kaçırmayacaktır.

Filmin Fragmanı
Filmin IMDB Sayfası